| KAFES PAYLASIM MERKEZi |
| | Tarihte İz Bırakanlar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 3:09 pm | |
| Size Göre Tarihteki Büyük İnsanlar Kimler? | |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 3:23 pm | |
| Fatih Sultan Mehmet: Fatih Sultan Mehmet çok erken yaşta tahta çıkmıştır buna rağmen her zaman büyük bir lider olmuştur.İstanbul'un Fethi'ni bilmeyen hiç bir kardeşim yok biliyorum ama yeniden bir anlatmak istedim. İstanbul 53 gün süren bir savaşatan sonra ele geçirilmiştir. Bundan önce İstanbul'un aslında ozamanki adı ile Kostantine Polis'in,surlarını hiç bir top yıkamamıştır çünkü topların ebatları yeteri büyüklükde ve hasar verici değildi.Fatih Sultan Mehmet bunu bildiği için kendisinin tasarladığı ve şahi adı verilen topu yaptırmıştır.Demir ustaları bu topların yapılma imkanı olmadığını söylesede Fatih Sultan Mehmet diretip yaptırmıştır.Böylelikle surlar yıkılabildi.Ayrıca haliç zincirini geçemeyeceği için gemilerin karadan kaydırlmasını istemiştir.Zafer zamanı Cuma günü öğle namazından önce şehri ele geçirmiştir. Fatih bu şehri daha önce sarayın avlusunda taşlarla hayal edip inşaa etmiştir aynı zamanda bu şehrin bir gün onun olacağını söylemiştir.Böylelikle Doğu Roma İmparatorluğu yıkılmış ve bir çağdan başka bir çağa geçiş yapacak kadar büyük bir olaydır.
| |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 3:28 pm | |
| Birde Tiryaki Hasan Paşa var bu beni inanılmaz gurulandıran bir olaydır.Buyrun benden size: Kanije Zaferi (Kanije Savunması, Kanije Müdafaası) Türklerin Avusturyalılara karşı Kanije'de yaptığı savunma (1601). 1600 yılında Kanije Kalesi fethedilerek, [url=../kurumlar/beylerbeyi.htm]beylerbeylik[/url] hâline getirildi ve idâresi [url=../tdsa1/tiryaki.htm]Tiryaki Hasan Paşa[/url]'ya verildi. Ertesi sene Avusturya Arşidükü Ferdinand 50.000 kişilik kuvvet, 42 büyük topla Kanije önüne gelerek kaleyi kuşattı. Orduda, başta Avusturya ve Almanlar olmak üzere İtalya, İspanya, Papalık ile gönüllü Fransız ve Macar birlikleri bulunmaktaydı. Kaledeyse, sadece 5000 civarında mücahid vardı. 9 Eylül günü kaleyi bombalamaya başlayan müttefikler, günde ortalama 1500 gülle atıyorlardı. Açılan gedikler, geceleri binbir müşkülatla, mümkün mertebe kapatılıyordu. Hasan Paşa, [url=../kurumlar/sadrazam.htm]Vezir-i âzam[/url]a haber göndererek yardım talep ettiyse de bir netice elde edemedi. Ancak, Paşa bu durumu askere sezdirmedi. Düşman kaleye girebilmek için varını yoğunu ortaya koyuyordu. Nehir üzerine köprü kurdularsa da, Hasan Paşa, geceleyin bu köprüyü yaktırdı. İkinci köprülerini de çengellerle içeri çektirdiğinden, üzerindekiler nehre atlayıp boğuldular. Hasan Paşa, kale sınırlarına yaklaşan düşmana yalnız tüfek atışı yaptırıyordu. Müttefik kuvvetler, Türklerde top veya cephane olmadığı hissine kapılmıştı. Bu sebeple, kaleye toplu bir hücuma kalktıkları anda, yüz topa birden ateş emrini veren Hasan Paşa, düşmana büyük zayiat verdirdi. Aldığı esirlereyse içi kum dolu, fakat üstü un ve barutla örtülü çuvalları göstererek, düşmanın iaşe ve cephaneyi bitirmek ümidini kırmıştı. Ancak Belgrad’ın düşman eline geçmesinden sonra, Arşidük Matyas da kuvvetleriyle gelip Kanije’yi muhasara edenlere katıldı. Ertesi gün ise, taze kuvvetlerle yeniden hücuma geçildi. Hasan Paşanın başını getirene, kırk köy vaad ediliyordu. Şiddetli ve korkunç hücumlar, Hasan Paşanın tedbir ve direktifleri sayesinde bertaraf ediliyordu. Müttefik kuvvetler, nihayet, 18 000 ölü vererek hücumdan vazgeçti. Papanın kardeşi yaralanıp, kahrından öldü. Bu kadar kuvvetli düşmanın, bir avuç mücahide bir şey yapamaması, askerin maneviyatını artırdı. Arşidük, ne pahasına olursa olsun kaleyi almak niyetindeydi. Bu sebeple, kış bastırdığı halde, askeri barındıracak siperler ve yeraltı mevzileri yaptı. Muhtelif hücumlarla kaleyi delik deşik etmesine rağmen burayı alamıyordu. Kalede 4000 kişi kalmıştı. Açıkta ve çadırda kalan düşman askerlerinin morallerinin bozulduğu bir sırada Hasan Paşa, 3000 kişilik kuvvetle kaleden dışarı çıkıp düşmana hücum etti. Aynı zamanda, kaledeki toplara da hep birden ateş ettirerek düşman ordugâhını alt-üst etti. Birbirine giren düşman kuvvetleri, her şeyi bırakıp kaçmaya başladılar. Düşmandan 45 top, 14 000 tüfek, 50 [url=../kavramlar/otag.htm]otağ[/url] ve 10 000 çadırın yanında Ferdinand’ın otağı, tahtı, altın ve gümüş eşyaları, arabaları Hasan Paşanın eline geçti. Bozgundan kaçanlar, Arşidük’ün etrafında yeniden toplandılarsa da, Hasan Paşa, düşmandan ele geçirdiği topları bunların üzerine çevirerek perişan etti. Tiryaki Hasan Paşa, düşman karargâhının tamamının temizlendiğini haber alınca, Arşidük’ün otağına doğru gitti. Otağın içersinde etrafı altın ve gümüş parmaklıklı, başları mücevherli ve direklerinin başı elmaslı bir taht vardı. Tahtın iki yanında sırma saçaklı on iki koltuk bulunuyordu. Tahtın önünde, dört metre uzunluğunda süslü yemek masası duruyordu. Bunları gören Hasan Paşa, "Cenâb-ı Hakk’a şükrâne olarak iki rekat namaz kıldı ve duâ edip ağladı. Bu zaferin Allahü teâlânın inâyeti ve Peygamber efendimizin mûcizâtı eseri" olduğunu söyleyerek tahta oturdu. Diğer beyler de koltuklara oturdular. Hasan Paşa, bu büyük muzafferiyeti dört temel esasla kazandıklarını söyledi. Bu esaslar sabır, sebat, birlikte hareket ve kumandana itaatti. Bu şekilde harekete devam ederlerse Allahü teâlânın kendilerine daha nice zaferler vereceğini söyleyerek emrindekilere nasihat etti. Üç ay sürmüş olan Kanije Muhasarasından sonra Hasan Paşa, elde ettiği ganimeti, ancak iki ayda kaleye nakledebildi. Muhasara esnasında hizmeti görülen beylere ve kumandanlara hediyeler dağıtarak rütbelerini yükseltti. Sultan [url=../tdsa/hukumdarlar/mehmedhan3.htm]Üçüncü Mehmed Han[/url] (1596-1603), Avusturya ve müttefiklerinin bozgunuyla neticelenen bu zafer haberine çok sevindi. İstanbul’da [url=../kavramlar/donanma.htm]şenlikler[/url] yapılmasını emretti. Tiryâki Hasan Paşaya [url=../kurumlar/vezir.htm]vezir[/url] rütbesi verilip, [url=../kavramlar/has.htm]has[/url]lar, murassa kılıç, muhteşem şekilde donatılmış üç hilâlli sancak ve bir de [url=../kavramlar/hattihumayun.htm]hatt-ı hümâyun[/url] gönderdi. [url=../kavramlar/padisah.htm]Padişah[/url], hatt-ı hümâyununda Hasan Paşayı; “Berhudar olasın, sana vezâret verdim ve seninle mahsur olan asker kullarım ki, mânen oğullarımdır, yüzleri ak ola. Makbûl-i hümâyunum olmuştur. Cümleyi Hak teâlâ hazretlerine ısmarladım” diyerek medhü senâ ediyordu. Padişahın [url=../kavramlar/ferman.htm]ferman[/url]ını okuyan Hasan Paşa, ağladı. Sebebini soranlara: “Kanije Müdafaası gibi küçük hizmetlere de vezirlik verilmeye, pâdişâh mektubu yazılmaya başlandı. Bizim gençliğimizde, böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, Pâdişâh mektubu yazılmazdı. Biz ne idik, neye kaldık diye ağlıyorum” cevabını verdi. | |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 3:30 pm | |
| Fatih Sultan Mehmet daha öenmli bir hükümdar ama bunu herkes biliyo okadr uzun anlatma gereği duymadım çünkü herkesin bildiğinden eminim.Yanılıyorsamda sadece bir cvp yazmanız yeter Fatih Sultan Mehmet için daha detaylı bişiler anlatabilirim. | |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 3:37 pm | |
| Türk Kozmogonisi-Yaradılış Destanı Türklerin Büyük Destanlarından Biri Sizinle Paylaşmak İstedim İlgilenenlere:
Türk Kozmogonisi-Yaradılış Destanı: Altaylardan Verbitskiy'in derlediği yaradılış destanı özetle şöyledir: Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi :Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayımş Su içinde yaşayan Ak Ana,su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi : Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren : De ki hep," yaptım oldu " başka bir şey söyleme. Hele yaratır iken,"yaptım olmadı" deme. Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu. Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi . insana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : " Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz." Tanrı Ülgen yere bakarak : " Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış. Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş.Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandı şire'ye balıkları denetleme görevi vermiş. Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeğen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş.Dünya altı günde yaratılmışdı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmışdı. Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşden başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı. Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun, insana olsun baba." dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu. Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti. Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu. Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi. Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı. Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi.Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı. Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir . XIX.yüzyıl'da derlenen bu efsanelerin çeşitli din ve kültürlerin etkilerini taşıdıkları düşünülmektedir. | |
| | | mcdesign87
Mesaj Sayısı : 217 Yaş : 36 Kayıt tarihi : 22/08/07
| | | | deniz1903çArşı
Mesaj Sayısı : 296 Yaş : 31 Location : Ankara Kayıt tarihi : 22/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 9:13 pm | |
| bence ATATÜRK, eğer ****** olmasaydı şuan bence; bizde olmazdık hatta bence Türkiye Cumhuriyeti olmazdı... | |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 23, 2007 10:14 pm | |
| - deniz1903çArşı demiş ki:
- bence ATATÜRK, eğer ****** olmasaydı şuan bence; bizde olmazdık hatta bence Türkiye Cumhuriyeti olmazdı...
Tamam haklı olabilirsin ****** olmasaydı Türkiye Cumhuriyet'i olmazdı ama atladıın bi aşama var eğer Fatih Sultan Mehmet ve Kanununi gibi hükümdarlar olmasaydı ozaman bu coğrafya olmazdı bu düşünürsen ****** önemli bir kişi tarih için ama bu coğrafya olmasaydı ******'te olmazdı. Sakın yanlış anlamayın ben ******'ü sevmiyor değilim ama zaten onun için ayrı bir başlık açcaktım... | |
| | | ozgur_chimaira
Mesaj Sayısı : 15 Yaş : 34 Kayıt tarihi : 22/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Çarş. Ağus. 29, 2007 1:03 am | |
| İZ BIRAKANLAR UNUTULMAZ KARDEŞ | |
| | | mr_koseoglu
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 24/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Çarş. Ağus. 29, 2007 11:42 pm | |
| bence tarıhte ız bırakan en onemlı generallerden bırı NAPOLYON BAUNOPARTE kısa bı hayatına bakalım Napolyon Buanoparte, 1769 yılında Korsika'nın Ajaccio Şehri'nde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne'de bir okulda yaptı; sonra Paris'teki Askeri Akademi'ye yazıldı. 1785'te Valence'daki topçu alayına katıldı. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris'teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee'ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris'e döndükten sonra, Konvansiyon'a karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot'un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlık'ın doğmasına yol açtı.
Napolyon, 1795 Ekim'inde Fransa'daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da İtalya'daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisan'ında ilk İtalya seferini yaptı. Bu sefer, Napolyon'un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan İtalya Seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. İmzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti İtalya'ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve İyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla Devrim Cumhuriyeti, Avrupa'nın en tutucu devleti olan Avusturya'ya gücünü göstermiş; Napolyon da İtalya'daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.
Napolyon, Paris'e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından İngiltere'yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk İngiltere'ye saldıracağına, İngiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz'deki İngiliz Donanması'nı yenilgiye uğrattı, Malta'yı aldı. 1798 Temmuz'unda da İskenderiye'ye girdi. Piramitler Savaşı'nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki İngiliz Donanması, Fransız Donanması'na saldırarak gemilerini batırdı. Nelson'un başarısı üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Birleşik Ordu, Rus Generali Alexander Suvorov'un komutasında, Napolyon'un ele geçirdiği toprakları geri aldı.
Napolyon, 1799 yılında Suriye'ye girdi. Akka'nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır'a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa'ya döndü. 9 Kasım 1799'daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon "birinci konsül" olarak, Fransa'nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası'nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi. Avusturya ve İngiltere Orduları hala silahlarını bırakmamışlardı.
Napolyon Buanoparte, 1800 yılında tekrar İtalya'ya girdi ve Milano'yu aldı. Böylece Avusturya Ordusu'nu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau'nun Hohenlinden'deki zaferi üzerine, Avusturya İmparatoru, İngiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville Barış Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Napolyon, kısa zamanda Fransa Halkı'nın sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804'te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları), halk tarafından da desteklendi.
Napolyon, aynı yıl, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde, Papa Pius VII'nin eliyle taç giyerek İmparator oldu. Napolyon, imparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, İngiliz Donanması'nın gücü, İspanya ve İtalya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.
Napolyon, 1812 yılında Rusya'ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya'nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat'a bırakarak Paris'e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig'de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814'te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe Adası'na sürgüne gönderildi. Napolyon'dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi.
Viyana Kongresi'ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815'te Napolyon'un kaçıp Paris'e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika'ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington'un komutasındaki İngiliz ve Gebhard Von Blücher komutasındaki Prusya Kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815'te Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğratıldı.
Napolyon, Paris'e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizlere teslim oldu. İngilizler, onu Atlantik'teki St. Helena Adası'na götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon, 5 Mayıs 1821'de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve İnvalides'e gömüldü. Napolyon'un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır. | |
| | | mr_koseoglu
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 24/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 30, 2007 12:06 am | |
| napolyon basarılı bır general olarak ulkesınde buyuk bı sevgı topladı . napolyonun bu basarılarından ozellıkle ıtalya seferındekı basarısından sonra fransa halkının guvenını kazandı napolyona kucuklugunde cok dalga gecıldı askerı akademıde boyudan dolayı arkadasları onunla alay ederlermıs. ."Oğlum"der birisi "Seni büyüyünce savaşa çağırsalar sen bu boyla atına binene kadar savaş biter.napolyonda arkadaslarına ''Merak etmeyin,ben büyüdüğümde beni savaşa çağırdıklarında ben ata binmeyeceğim,ben atıma bindiğimde savaş başlayacak.''der napolyon mıllıyetcı akımının dogmasında cok buyuk bı etken oldu. buda ımparatorlukların yıkılısına sebeb olurken fransız ıhtılalı bı cagı bıtırıp baska bır cag baslattı ıste napolyonun tarıhte ız bırakanlar bolumune yazmam ıcın en buyuk sebebı bu oldu. napolyon dunyanın en buyuk generallerındendır ve tarıhde adı herzaman anılacak bı asker olacaktır. | |
| | | mr_koseoglu
Mesaj Sayısı : 24 Kayıt tarihi : 24/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Perş. Ağus. 30, 2007 12:22 am | |
| napolyonun sozlerı : -Askerliğin ilk sıfatı yorgunluğa tahammüldeki sebattır; cesaret ancak ikinci sıfatıdır -Asla vicdanınızın sesini kendinizden uzak tutmayın. -Aşk; İşsiz güçsüz adamların işi -Aşka karşı kazanılabilecek tek zafer kaçıştır. -Bana Türklerden kurulu bir ordu verin dünyayı rehin alayım -Başarılarım gençliğimdeki hayallerimin ürünüdür -Bir tek düşmanla sık sık dövüşmemelisin, çünkü ona bütün savaş sanatını öğretirsin - Budalalar geçmişten, akıllılar şimdiki zamandan, deliler de gelecekten bahsederler -Cesaret de aşk gibi ümitle beslenir -Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu -Emir vermek kadar kolay bir şey yoktur. Önemli olan, verilen emrin yerine getirilmesini sağlayabilmektir -En büyük suç umutsuzluktur -Güzel bir kadın göze, iyi bir kadın da kalbe hoş görünür. Birincisi pırlanta, ikincisi de hazinedir -Hayat boyunca başarının sırrı: PARA PARA PARA -İki şey dünyaya hükmeder; biri kılıç, diğeri düşünce. Kılıç, eninde sonunda düşünceye yenilir. -İmkansız. Bu sözcük Fransızca değil - İnsan olgunlaşması için mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş, hem heykeltraştır -Zafer; savaşta kovalayan, aşkta ise kaçan erkeğindir | |
| | | lil_goldberg
Mesaj Sayısı : 75 Yaş : 31 Location : Gazino/Keçiören/Ankara Kayıt tarihi : 31/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar C.tesi Eyl. 01, 2007 11:28 pm | |
| | |
| | | Symphony
Mesaj Sayısı : 11 Yaş : 37 Kayıt tarihi : 23/08/07
| Konu: Geri: Tarihte İz Bırakanlar Ptsi Eyl. 17, 2007 11:47 pm | |
| Unutulan Kahraman Kilisli Süleyman Meşhur Fransız Generali Bonapart 1396´dan itibaren yaklaşık 400 yıldır dost görünen Fransa´nın gerçek yüzünü 1798 yılında Osmanlı topraklarına saldırarak göstermiş olur!.. Bonapart kumandasındaki ordu önce Malta´ya saldırarak orayı düşürür. Temmuzun ikinci günü Bonapart İskendireye´ye askerleriyle çıkıncaya kadar, Türk yöneticilerinden hiç kimse Napolyon´un Mısır hedefini kestiremez!.. İşin ilginç yanı Napolyon şehri işgal edince bir beyanname yayınlar. Kendisinin Türk dostu olarak Mısır´a ayak bastığını, son yıllarda Memlük Beylerinin Padişaha kafa tuttuklarını, Padişahın Mısır´daki otoritesini tesis için buralara geldiğini, bunu gerçekleştirdikten sonra Mısır´dan ayrılacağını açıklamasıdır!. Yanında getirdiği bilginlere de Mısır´ın medeniyet, kültür, tarih ve coğrafyasını büyük bir aşkla inceletir. Mısır´la ilgili Fransa´da yayınlanan 25 ciltlik "Description de l´Egypte" bu çalışmaların ürünü olarak ortaya çıkar. Daha sonra Fransa´da vuku bulan olaylar Napolyon´u Fransa´ya dönmeye mecbur eder. Bonapart başkumandanlığı, generallerinin en değerlisi olan Kleber´i bırakır. İngiltere´nin bazı oyunları yüzünden önceden varılan anlaşmalar uygulanmaz ve General Kleber Osmanlı Sadrazamı komutasındaki orduyu yener. Kleber´e karşı yapılan çeşitli saldırılar sürekli Osmanlı kuvvetlerinin yenilgisiyle sonuçlanır. Ancak Süleyman Bey adlı 24 yaşındaki Kilisli bir Türk´ün Kleber´i Kahire´deki sarayda güneşlenirken hançerleyip öldürmesi; Fransızlar´ın durumunu son derece nazik bir konuma sokar. Fransızlar Kilis´li Süleyman´a önce ateşle işkencenin her türlüsünü yaptıktan sonra, bu vatan evladını kazığa oturtarak şehit ederler (?). Sonra da Osmanlı topraklarında sürdürdükleri 3 yıl, 2 aylık işgali sona erdirmek zorunda kalarak giderler. Aradan yıllar geçer, Napolyon önce düşmanlarını yenerek kahraman olur, sonra yenik bir diktatör olarak sürgün edilir nihayetinde de ölür. Mısır, Osmanlı yönetiminden çıkar sonra da Osmanlı İmparatorluğu dağılır. Kilisli Süleyman´da tarihin tozlu sayfaları arasında iki satırlık olsa da, onurlu yerini alır. Millet bağımsızlığı ve geleceği uğruna kendini feda eden evlatlarını, hiç bir zaman tarihin tozlu sayfaları arasında unutmaya terk edemez. Bu bakımdan millet olmanın ölçüsü, o toplumun bağımsız ve özgürlük konusundaki iradesinin şiddeti ile yakından ilgilidir. Özgürlüğün ve bağımsızlığın göstergesi de Kilis´li Süleyman gibilerin milletlerinin özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelen tehditlere karşı gösterdiği tepki ile ölçülür. | |
| | | | Tarihte İz Bırakanlar | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|